Dilde, Fikirde, İşte Birlik.
Kitap, İsmail Gaspıralı (Gaspirinski)’nın eğitim-öğretim hakkındaki fikirlerini ve bu konu hakkındaki fikirlerini haftalık olarak çıkardığı Tercüman gazetesinde yayınladığı yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Ayrıca kitapta Tasvir-i Efkâr gazetesinde de yayınlanan (10 Temmuz 1914) röportajı, İstanbul’da gerçekleştirdiği konferansı ve kişi listelerinin de yer aldığı bölümler de bulunmaktadır.

Gaspıralı’nın eğitim anlayışı dünya görüşüne göre yorumlamış ve yaptığı çalışmalarda da bunu gayet sistematik bir şekilde yansıtmıştır. Özellikle Paris’te ve İstanbul’da yaptığı incelemeler sonucu elde ettiği bilgileri yorumlamış ve Türk-İslam âleminin yararı için çalışmıştır. Türk kavimlerinin arasında oluşan farklılıkların eğitim vasıtasıyla ortadan kaldırılacağını düşünmektedir. Bazı kişilerce (nadan) sertçe eleştirilmesine rağmen, din ve milliyeti birbirleriyle çelişen kavramlar olmadığını, aksine birbirlerinin destekleyicisi olduğunu birçok yazısında açıkça belirtmektedir. Müslümanlar arasındaki dini hurafeleri, eğitime bakış açılarını yumuşak bir üslupla ve açık bir şekilde anlatmıştır. Hatta bununla ilgili bir anısını da kitapta paylaşmıştır. Gaspıralı’nın anlattığına göre, yazılarından etkilenen bir imam, kız çocuğunu mektebe yazdırmış ve kız çocuğu ileride doktor olmuştur.
Gaspıralı din konusunda yenilikçi-İslamcı bir tutum sergilemiştir. Yani, yaşadığı yüzyıla göre şekillenen ihtiyaçlara göre İslam dininin yeniden yorumlanmasını gerek görmektedir. Bu konudaki eleştirilere ise din âlimi olmadığı için, yazılarında ılımlı bir dil kullanmış, gerek gördüğü yerlerde eski din âlimlerinin görüşlerini esas almıştır. Bu açıdan bakıldığında Gaspıralı’nın sadece ‘İslam dinine karşı’ veya ‘İslamcıdır’ diye bir söz söylemek yanlış olur. O dönemdeki Türkler arasında da oluşan soy din dil anlayışlarındaki yanlışları, diğer kültürlerin etkileri karşısında aldıkları yanlış tutumları eleştirmiştir ki bu tutumlardan bazıları ise Türk kavimleri arasındaki (Müslüman olmayan kavimler dâhil) kötü etkileşimleri (örneğin Çin’in kız çocuklarının okumaması için ayaklarını kesmesi, kız çocuklarının aşk mektubu yazmamasını önlemek için evden çıkarmaması gibi.) düzeltmeye yönelik girişimlerde bulunmuştur. Gaspıralı bunların cehaletin bir sonucu olduğunu, bunu da Doğu-Batı, Müslüman-Hristiyan medeniyetleri arasında bir sentez ile gerçekleşen bir eğitim ile çözüleceğini savunmaktadır. Tatbiki batılılaşma sırasında oluşan eksiklikleri, yanlışları eleştiren, güçlü yanlarını objektif bir şekilde anlatmaktadır.
Gaspıralı yeni eğitim sistemini Usul-i Cedit olarak tanımlamaktadır. Yani atalarımızdan kalan mekteplerin tamimiyle yok edilmesi düşüncesine karşıdır. Mekteplerin iyileştirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu yenileşme hareketini söyle özetleyebiliriz: Ders materyallerinin iyileştirilmesi, okulların fiziksel olarak iyileştirilmesi, okul yönetiminin iyileştirilmesi, öğretmen yetiştiren okulların iyileştirilmesi, mevcut öğretmenlerin eksikliklerinin giderilmesi, öğretim yönteminin iyileştirilmesi.

Gaspıralı ders esnasında kullanılacak materyallerinin bazıları şöyledir: Kendisinin hazırladığı Hoca-ı Sıbyan (alfabe okuma kitabı), coğrafya kitabı, İlmihal, Robenson hikâyelerinin yer aldığı kitap. Bizim şu anki dönemdeki eğitim sistemimizde okulda okutulacak kitaplar MEB tarafından ücretsiz olarak verilmektedir. Bu da öğretimde birlik olması açısından önemli bir husustur.
Okulların fiziksel olarak iyileştirilmesi için gerekli olan yardımların zengin kişilerden destek alarak karşılaşılabileceğini düşünen Gaspıralı, camii olmayan köylerde bile ilk önce okul açılması hususunda özellikle Tercüman gazetesinde yazdığı yazılarda dile getirmiştir. Okulların öğrenci alımlarında yılda sadece 2 kere gerçekleştirilmesini gerektiğini, bunun öğrencilerin konu bakımından birbirlerinden farklılık olmaması için yapılması gereken önemli hususlardan bir olduğunu söylemektedir. Öğrencilerin bir sınıfta okutulması gerektiğini fakat bu sınıfların mevcutlarının en fazla 40 kişiden ve en fazla 4 şubeden oluşması gerektiğini aktarmaktadır. Bu açılardan baktığımızda şu anki eğitim sistemimiz ile Gaspıralı’nın uyguladığı sistem arasında küçük farklar görünmektedir. Şu anki sisteme göre bir sınıf en fazla 36 kişiden oluşmalıdır. Yılda 2 kere ve özel günlerde okulların tatil edilmektedir.
Öğretmen yetiştiren okullarındaki öğrencilerin, öğretmenlik mesleğine hazır olabilmeleri için yeni programın uygulandığı okullarda öğretmenin yanında bulunması gerektiğini, mevcut öğretmenlerin ise eksik bilgilerinin genişletilmesi gerektiğini söylemektedir. Şimdiki öğretmen yetiştirme görevi ise eğitim fakültelerinin görevidir. Eğitim fakültelerinde öğretmen adayı pedagojik ve alan bilgisinde yeterli düzeye ulaşmak için çabalamaktadır öğretmenlerin yanında okul deneyimi kazanmaktadır. Mevcut öğretmenlerin ise her sene hizmet içi eğitimi için çağın gereklerine uygun programlar açılmaktadır.
Okullarda öğretmen, öğrenci, yönetime göre en çok önemli olan husus eğitim yöntemidir. Eski usul okullarda öğretmen her bir öğrenci için 30 dakika harcandığı düşünülürse 30 öğrenci için epey vakit harcaması gerekmektedir. Yeni uygulanan yönteme göre okulda birden fazla muallimin bulunması, her bir muallimin aynı zamanda farklı sınıflarda ders işlemesi üzerinedir. Okullarda dersin yönetimini sadece muallimler üzerinden yürütülmemektedir. Kalabalık sınıflarda öğretmenlerin yanına asistanlarını alması gerektiğini, bazı derslerde asistanını tek başına derse girebileceğini, hatta sınıf başkanının bile dersi yönetebileceğini belirtmektedir. Şimdiki eğitim fakültelerince belirlene okullarda bu sistem iyileştirilerek devam ettirilmektedir. Dersler en fazla 40 dakika (proje okullarında 80 dakika aralıksız ders işlenmekte idi. Neyse ki bu yanlıştan dönüldü.) işlenmektedir. Öğrenciler dinlenmek için teneffüs yapmaktadır. Gaspıralı’nın oluşturduğu örnek ders programına göre günde 3 saat ders öğrenci için yeterli olmasına rağmen şu anki kullandığımız sistemde bir öğrenci günde 8 saate kadar ders görmektedir. Neyse ki şu anki Milli Eğitim Bakanımız ders saatlerinin düşürülmesi konusunda bir çalışma yaptıklarını kısa bir süre söylemiştir.
Okuduğum kitapta dikkatimi en çok çeken şey Gaspıralı’nın öğretmenlere tavsiye olarak haftalık ders planında hangi dersin, hangi saatinde hangi konuyu işleyeceklerinin, hangi alıştırmaları yapacaklarının bilmeleri gerektiğini söylemiştir. Bunu öğretmenlerin hazırladığı yıllık plan ve bizim şuanda kullandığımız ‘izlence’ ile ilişkilendirebiliriz.
Gaspıralı’nın uyguladığı yönteme göre şimdiki sistemimizdeki eksiklikleri şöyle sıralayabilirim: Okulların fiziksel yapısı düzenlenmeli(özellikle köy okulları), her okulda kütüphane olmalı, her köye okul yapılmalı, mevcut ders saatleri azaltılmalı, dersler ve içerikleri çağımızın gerektirdiği ölçülerde iyileştirilmeli, öğretmenler emekli olduklarında emekli maaşları memnun edecek şekilde düzenlenmeli, öğretim yöntemi daha sistematik bir şekilde hazırlanmalıdır. Öğrencilerin bilgiye kolayca ulaşabilmeleri için belediyeler tarafından uygulanan ücretsiz kablosuz internetin kapsamı daha da geliştirilmelidir.
Sözün kısası bu kitapta bir eğitimin öğretimin nasıl gerçekleşmesi gerektiğini; Gaspıralı’nın uyguladığı yöntem ile şu anki eğitim sistemimizi karşılaştırarak ne gibi eksikliklerimizi bulunduğunu anlamaya çalıştım. Bu eksikliklerin nasıl giderilebileceği konusunda bilgiler edindim. Bir eğitim sisteminin nelerden oluştuğunu, bu sistemdeki çarkların birbirlerini nasıl etkilediğini kavradım. Yurdum ve milletim için bir işe başlamam gerektiğinin, yaptığım işten vazgeçmemem gerektiğini ve bu işi yurdum ve milletim için yapmam gerektiğinin farkına vardım.
0 Yorum